Ali Babacan Mardin’de konuştu, önemli mesajlar verdi
Mardin’de katıldığı Kerimoğlu düğün merasiminde gazetecilerin sorularını yanıtlayan DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan, önemli mesajlar verdi.
Demokrasi ve Atılım Partisi (DEVA Partisi) Genel Başkanı Ali Babacan bir takım temaslarda bulunmak için geldiği Mardin’de havalimanında karşılanmasının ardından Kızıltepe’de bir köy ziyareti yaptı. Ziyaretin ardından Artuklu ilçesinde basın toplantısı düzenleyen Ali Babacan, gazetecilerin sorularını yanıtladı.
KERİMOĞLU: MARDİN HALKI BİZE BİR MİSYON YÜKLEDİ
Toplantıda ilk olarak konuşan DEVA Partisi Mardin İl Başkanı Abdülkadir Kerimoğlu şunları söyledi: “Sayın Genel Başkanım, Sayın Milletvekillerim, Genel Başkan Yardımcılarım, özellikle kadim memleketimiz Mardin’den hoş geldiniz, şeref verdiniz. Bizi onurlandırdınız, davetimize iştirak ettiniz. Değerli basın mensubu arkadaşlarımız, sivil toplum kuruluşlarının değerli temsilcileri, kanaat önderlerimiz, parti mensuplarımız, teşkilat üyelerimiz, hepiniz hoş geldiniz.
Evet, biz bugün Genel Başkanımızı dinlemeye geldik buraya, sizleri dinlemeye geldik. Biz, bir zamanımız çok kısıtlıdır. Bununla ilgili ben fazla uzatmak istemiyorum. Daha çok biz sizleri dinlemek istiyoruz. Mardin’in sorunlarını dinlemek istiyoruz. Sizin önerilerinizi, Genel Başkanımızın ve Genel Başkan Yardımcılarımızın, milletvekillerimizin dinlemesini istiyoruz. Ben İl Başkanı olarak çok kısa bir şey söylemek istiyorum. Evet, biz Mardin’de halkımız bize bir sorumluluk yükledi. Halkımız bize, Mardin halkı bize bir misyon yükledi. Biz bunun farkındayız.
Mardin’de şu anda iktidar birçok sorunun farkında değil veya farkında olmak istemiyor çünkü farkında olursa işine gelmiyor. Muhalefete gelince, Mardin’de maalesef şu anda iki partinin içerisine sıkışmış bir siyasi ortam var. Diğer muhalefet partimiz zaten hiç sorunlarla ilgilenmek istemiyor, hiç oralı da olmuyor ama biz Mardin’de şu anda gün yok ki 15-20 tane Mardin sorunuyla ilgili telefon ve şikâyetler almayalım. Biz bunları muhalefet olarak dile getirmeyi, genel merkezimize, değerli milletvekillerimize, genel başkanımıza sizlerden almış olduğumuz il sorunlarımızı iletme sorumluluğunu ve misyonunu biz şu anda kendimize bir görev olarak görmüşüz. Biz bunları Genel Başkanımıza ve milletvekillerimize eksiksiz bir şekilde elimizden geldiği kadar aktarmaya çalışıyoruz. Ama biz istedik ki bunu birebir sizlerin bugün Genel Başkanımıza, milletvekillerimize bunu yüz yüze konuşalım, Mardin’in sorunlarını konuşmaya geldik. Dinlemeye geldiler Genel Başkanlarımız.
Bizim davetiyemizi kırmayıp toplantımıza geldiğiniz için hepinize tekrar teşekkür ediyorum. Hoş geldiniz, sefa getirdiniz.
Ben sözü daha fazla uzatmadan, sözü Genel Başkanıma vermek istiyorum. Daha sonra sizleri de dinleyeceğiz.”
BABACAN: 17 AĞUSTOS DEPREMİNİ UNUTMADIK
Ardından söz alan DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan, “Evet; çok değerli İl Başkanımız, değerli milletvekillerimiz, Genel Başkan Yardımcılarımız. Bu buluşma vesilesiyle bizlerle beraber olan sivil toplum kuruluşlarımızın, odalarımızın, meslek kuruluşlarımızın çok değerli başkanları, temsilcileri, değerli kanaat önderlerimiz. Bu buluşma vesilesiyle bugün bizlerle beraber olan komşu illerden gelen değerli il başkanlarımız, değerli basın mensupları, hepinizi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum ve Mardin İl Başkanlığımızın bugün burada, bu özgün mekânda bizler için düzenlemiş olduğu buluşmamıza tekrar hoş geldiniz diyorum” dedi.
“Böylesine seçkin bir toplulukla, Mardin’in her kesimini temsil eden katılımcılarla, değerli başkanlarımızla burada bir arada olmak gerçekten benim ve arkadaşlarım için büyük bir mutluluk. Davetimize icabet ettiğiniz için ve bizlerle beraber olduğunuz için tekrar teşekkürlerimi sunmak istiyorum” diyen Babacan şunları söyledi:
“Bugün 17 Ağustos. 17 Ağustos Marmara depremlerinin yıl dönümü. Bu vesileyle 26 sene önce meydana gelen bu depremde hayatını kaybeden ve daha sonraki depremlerde hayatını kaybeden 50.000’den fazla vatandaşımıza tekrar Allah rahmet eylesin diyorum. Mekânları cennet olsun diyorum. Ülkemiz depremler ülkesi ama arka arkaya yaşadığımız büyük depremlere rağmen maalesef şehirlerimiz hâlâ depremlere hazır hâlde değil. Bir yandan çalışmalar devam ediyor ama devam eden çalışmalar çok çok pahalıya mal oluyor. 1 liraya mal olacak işlerin maalesef 2 liraya, 3 liraya mal olduğunu görüyoruz. İnşaat sektöründeki arkadaşlarımız eminim ki daha iyi takip ediyor bu işi. Dolayısıyla depreme hazırlık Türkiye’de çok yavaş yürüyor ve çok çok pahalıya mal oluyor. Umarız ki bundan sonraki süreçte bu hızlanır ve bir an önce bu büyük ülkemiz, bu güzel ülkemiz bu doğal afete, depreme çok daha hazırlıklı hâle gelir.
“PAZARDAN TORBALAR BOŞ DÖNÜYOR”
Vatandaşlarımıza sorduğumuzda “En büyük derdin nedir, en büyük sıkıntın nedir?” diye sorduğumuzda, Türkiye’nin neresine gidersek gidelim 1 numaralı problemin geçim sıkıntısı olduğunu duyuyoruz. Çarşılar, pazarlar gerçekten son derece problemli. Vatandaşlarımız gittiğinde alışveriş çantalarını, torbalarını dolduramıyor. Pazardan torbalar boş dönüyor.
“TÜRKİYE’DE FAKİRLİK ARTMIŞ DURUMDA”
Başta emeklilerimiz ve asgari ücretle geçinmeye çalışan vatandaşlarımız olmak üzere lira cinsinden sabit geliri olan herkes Türkiye’de son yıllarda sürekli fakirleşiyor. Satın alma gücünün sürekli düştüğü, hayatın sürekli pahalandığı ama maaşların bir türlü o hayat pahalılığına yetişemediği bir dönemi hep beraber yaşıyoruz. Hele hele son 5-6 yıldır gerçek enflasyonla açıklanan enflasyon arasında oluşan makas, o aradaki fark, tüm sabit gelirli vatandaşlarımızın aylık bütçesinden sürekli yonta yonta yonta maalesef Türkiye’de fakirliğin, yoksulluğun çok çok artırmış durumda. Türkiye’de gelir dağılımında, servet dağılımında çok çok bozulmuş durumda. Gelir dağılımını bizim TÜİK ölçüyor biliyorsunuz, son 10 yıldır muntazam olarak gelir dağılımı Türkiye’de bozulmaya devam ediyor. Ama servet dağılımını Türkiye’de ölçmek zor, çünkü bizim vatandaşlarımızın yurt dışındaki servetlerini de katarak hesap etmek gerekiyor. Ama onu ölçen CreditSuisse firmasının yaptığı araştırmaya göre, Türkiye’de bütün servetin yüzde 40’ı nüfusun sadece yüzde 1’inin elinde. Ve bütün Avrupa’da ve bütün OECD’de de servet dağılımının en bozuk olduğu ülke Türkiye ve servet dağılımı bozulmaya da devam ediyor.
“ZENGİN AZ, MİLYONLAR FAKİR”
Yani az sayıda zenginin ama milyonlarca yoksulun yaşadığı bir ülke hâline geldi Türkiye ve bunun da belki de en büyük sonucunu umutsuz gençlerimiz yaşıyor. Türkiye’de gençlerimiz mutsuz, umutsuz. Ülkenin yarınlarına dair bir beklentileri yok ve bir yandan işsizlik, bir yandan umutsuzluk gençlerimizi kumar gibi, sanal bahis gibi, uyuşturucu gibi kötü alışkanlıklara da sevk ediyor. Ve bugün Türkiye’de en hızlı artan bağımlılık, sanal kumar ve sanal bahis bağımlılığı. Bir yandan hükümet “Biz bununla mücadele ediyoruz.” diye bir iletişim kampanyası yürütüyor ama mücadele ediyoruz dedikleri sadece bunun yasa dışı oynatılanları. Bir de devletin lisans verdiği, izin verdiği biliyorsunuz 6 tane sanal bahis kuruluşu var. Bir tane sanal kumar kuruluşu var. Bunların web sitesinden girip resmi şekilde kumar ve bahis oynamak mümkün ve tek web sitesi değil, bunların yüzlerce alt lisanslamayla maalesef gençlerimizi, sadece gençlerimizi değil aslına baktığımızda farklı farklı yaştan vatandaşlarımızı da yeni bir bağımlılık batağına hızla çekmekte. Dolayısıyla bu uyuşturucu ve sanal bahis, sanal kumar bağımlılığı şu anda herhâlde başta gençlerimiz olmak üzere toplumumuzun en büyük tehdit alanlarından birisi hâline gelmiş durumda.
“TOPLUMSAL SORUNLAR ARTIYOR”
Toplumsal dokumuzda gerçekten önemli bir örselenme var, bir adeta çürüme var. Baktığımızda daha birkaç gün önce arka arkaya yaşadığımız olaylar ki Ankara’da Hakan Çakırlı isminde 22 yaşında bir gencimiz sadece annesine ve kız kardeşine sözlü bir sataşmaya cevap verdiği için, onları savunduğu için hunharca katledildi. Sarıyer’de bir başka vatandaşımız, bir Hüseyin, o da 22 yaşında, 5 sabıkalı birisi tarafından ensesinden bıçaklanarak katledildi. Bunlar sadece son birkaç gün içerisinde ulusal basında da takip ettiğimiz olaylar. Gerçekten bu ekonomik sıkışıklık ve toplumsal, ahlaki çürümüşlük, bunun hızlanması ülkemizde son derece garip olayların hızla artmasına da sebep oluyor.
Öğretmenlerimiz, öğretmen adaylarımız Çalışma Bakanlığı önünde mülakat garabetini protesto ediyorlar. Bu mülakat maalesef Türkiye’de kamunun işe eleman alımında, işe alımında kendinden olanı alıp kendinden olmayanı kamunun dışında tuttuğu bir mekanizma hâline getirildi. Büyük haksızlıklar, büyük adaletsizlikler yapılıyor mülakat adı altında. Bu da ülkede gerçekten kanayan bir başka yara.
“İKTİDAR VE ANA MUHALEFET KAYIKÇI KAVGASI YAPIYOR”
Bütün bu ciddi sıkıntılar, gerçek sorunlar dururken bir bakıyoruz ki ülkede iktidarla ana muhalefet arasında adeta bir kayıkçı kavgası yaşanıyor. Yani kimin yolsuzluğu daha fazla, kimin hırsızlığı daha fazla tartışması var şu anda. Bu da bu güzel ülkemize, bu büyük ülkemize yakışmayan çok tatsız bir tartışma. Yani siyaset diye izlediğimiz, takip ettiğimiz bu ana muhalefetle iktidarın birbirini suçlamasından ibaret bir sahne hâline gelmiş durumda maalesef.
“GAZZE’DE İNSANLAR ÖLÜYOR”
Öte yandan bakıyoruz, hemen yanı başımızda Gazze’de 3 yıldır devam eden büyük bir insanlık faciası yaşanıyor. Şu ana kadar 60.000’den fazla Filistinli kardeşimiz İsrail hükümetinin hunharca saldırılarıyla hayatını kaybetti ve son aylarda da açlıkla insanları öldüren bir politika izliyorlar. Ben bunu bizim bir grup konuşmasında rakamlarla verdim, resmi bir rapordan açıklamıştım. Artık taktik döndü, insanları aç bırakarak günlük ihtiyacı olan besinden daha az besin sağlayarak yavaş yavaş bir açlığa ve açlıkla ölüme mahkûm etmek stratejisi demiştim ve maalesef izliyorsunuz her gün, her gün açlıktan şu anda Gazze’de insanlar ölüyor ve hele hele İsrail hükümetinin Gazze’nin tümünü işgaliyle ilgili almış olduğu karar hem uluslararası hukuka aykırı bir savaş suçu ve fiili uygulamaya baktığımızda da bir insanlık suçu. Dolayısıyla böyle bir ortamda gerçekten arzu ederdik ki çok daha itibarlı, çok daha güçlü, sözünün gücü olan bir yönetim ülkede olsa ve o sözünün gücüyle, o itibarla, etkiyle Gazze’deki gelişmelere yön veren, etkisi olan bir yönetim şu anda keşke iş başında olsaydı diyoruz.”
“BAŞARI İHTİMALİ YÜZDE 5 BİLE OLSA DESTEK VERECEĞİZ”
“Öte yandan, Türkiye’de çok önemli yeni bir gündem maddemiz var” diyen Babacan, yeniden başlayan çözüm süreci ile ilgili sözlerini şu şekilde sürdürdü: “O da 1 Ekim’den bu yana devam eden Sayın Bahçeli’nin meclisin açılış günü, DEM milletvekillerinin tokalaşması, elini sıkmasıyla, tokalaşmasıyla başlattığı bir süreç. Bu süreci biz çok önemsiyoruz. Bu sürecin arkasındaki hazırlığın, planlı ve oldukça detaylı çalışılmış bir hazırlık olduğunu anlıyoruz. Zaten biz bunu anladığımız ve gördüğümüz için ilk günden itibaren dedik ki; bir, biz bu süreci ihtiyatlı bir iyimserlikle izleyeceğiz. Süreçte gördüğümüz hataları söyleyeceğiz. Önerilerimizi söyleyeceğiz. Eksiklerin nasıl tamamlanacağıyla ilgili görüşlerimizi ifade edeceğiz ve bu sürecin başarılı olma ihtimali yüzde 5 bile olsa o yüzden 5 ihtimale bile biz destekleyeceğiz dedik. Ve iktidar partisinin yani iktidarın büyük ortağının, Sayın Erdoğan’ın adeta göstermediği cesareti Türkiye’nin en genç siyasi partilerinden birisi olarak biz gösterdik. Sayın Erdoğan’ın daha oldukça mesafeli, konuyu pas geçerek, hiç oralı olmadığı dönemlerde biz çıktık açıkça bu konuda konuşmaya başladık. Görüşlerimizi söyledik ve daha önceki süreçlerden, hem dünya tecrübelerimizden hem de Türkiye tecrübelerimizden bildiklerimizi bu sürece katkı olarak sunduk, sunmaya da devam ediyoruz.
“KOMİSYON YÜZDE 90’I TEMSİL EDİYOR”
Biliyorsunuz Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde bir komisyon kuruldu. Bu komisyon münhasır, özel bir komisyon, bu konuyu ele almak üzere, istişare etmek üzere kurulan bir komisyon. Bu komisyonu, bu komisyonda bizi temsil eden milletvekilimiz Mehmet Emin Ekmen Bey var, DEVA Partisi’ni temsilen. Ve komisyon şu ana kadar üç toplantı yaptı. Önümüzdeki hafta da iki toplantı daha yapacak ve böylece haftada bir veya iki toplantıyla, gündeme göre, duruma göre meclis açılıncaya kadar bu komisyon çalışmalarına devam edecek.
Tüm dünyaya baktığımızda bu “çatışma çözümü” dediğimiz alan çok zor bir alandır. Yani bir terör örgütünün varlığına son vermek, silah bırakması ve sonrasıyla ilgili, özellikle örgüt mensuplarıyla ilgili çıkış yolları, bu zor bir alandır, hassas bir konudur ve bu konunun mümkün olduğunca geniş bir istişare zeminde ele alınması ve Türkiye’de şiddetin, terörün sona ermesi gerçekten çok çok önemli bir konu, tarihi bir konu. Onun için biz ilk günden böyle bu tarihi sorumluluğumuzu şu andan itibaren bir muhalefet partisi olmamıza rağmen omuzlarımıza hissettik ve süreçle ilgili katkımızı ilk günden itibaren vermeye başladık. Hem İmralı’ya giden gelen heyetler, hem DEM Parti heyetleri ve diğer siyasi partilerle her aşamada sorunu detaylı olarak istişare ediyoruz. Komisyon niye önemli oldu mecliste kurulan komisyon? Çünkü şu anda Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne baktığımızda aslında meclisin kompozisyonu milletimizin gidip de sandık başında oy kullanan insanların yüzde 90’ının temsil edildiği bir yapı. Yani şu anda Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde kim var diye baktığımızda, sandık başına gidip de oy veren vatandaşlarımızın yüzde 90’ı şöyle ya da böyle meclis çatısı altında temsil ediliyor ve bu komisyonda da bütün gruplardan ve grubu olmayan siyasi partilerden temsilciler katılmış durumda. Yani orada biz önemli bir temsil gücü görüyoruz. Bu temsil gücü yüksek olan yapılarla da istişare mekanizması sağlıklı olarak çalıştırılırsa iyi sonuç alma ihtimali olur. Bu komisyonun amacı hem istişare, yani doğru çözüm için karşılıklı görüş alışverişi ve o komisyonda ortaya çıkan çözümlerin bir de toplumsallaştırılması ve bir bakıma toplumumuzun geniş kesimlerine bunun iletişiminin doğru olarak yapılabilmesi. Yani hem kararı şekillendirme açısından, şekillendirme mekanizması açısından önemli görüyoruz. Hem de ortaya konan kararın geniş kesimlere doğru izah edilmesi, anlatılması açısından da önemli görüyoruz ve bu tarihi sorumluluğun, vicdani ve ahlaki sorumluluğun gereğini DEVA Partisi olarak en iyi şekilde yerine getirmeye çalışıyoruz.
“SÜREÇ BAŞLAMIŞ DURUMDA”
Ama dikkat ederseniz Sayın Erdoğan çok geç devreye girdi, çok geç süreçten bahsetmeye başladı. Baktı ki toplumsal algı biraz olumluya doğru gidiyor. Baktı ki destek var, ondan sonra yavaş yavaş tonunu artıracak bir şekilde sürecin içerisine girdi. Geç de olsa sürecin içinde olması önemlidir çünkü bu konularda nihai çözümler siyasi iradeyle ve siyasi kararlarla alınır ve şu andaki sistemde, başkanlık sisteminde karar mekanizmasında önemli bir yeri olan ülkenin cumhurbaşkanının şöyle ya da böyle bu sürecin bir yerlerinde olması gerekiyordu. Takip edenler bilir, ben aylar boyunca sordum: Sayın Cumhurbaşkanı bu sürecin neresinde? Sayın Erdoğan bu süreçle ilgili ne düşünüyor diye. Uzun bir sessizlik sürecinden sonra devreye girdi. Geç de olsa devreye girdi ama nihayetinde iktidarıyla, muhalefetiyle gerçekten çok dikkatli yürütülmesi gereken bir süreç şu anda başlamış durumda.
Biz bu komisyonun ilk etaptaki misyonunun, görevinin şiddetin ve terörün sona ermesi ama sona erdikten sonra da tekrar tekrar nüksetmemesiyle ilgili çözüm üretme komisyonu olarak bu önemli misyonu, 1 numaralı görevi bu. Ama burada da kalmaması gerektiğini söylüyoruz. Zaten bizim DEVA Partisi olarak, Yeniyol olarak ve aynı zamanda da başka muhalefet partilerinin de önerisiyle komisyonun görev tanımı sadece örgütle ilgili konularla sınırlı kalmadı. Hem komisyonun ismi hem de görev tanımı Türkiye’de demokratikleşmeyle ilgili çalışmaların mutlaka bir noktada bu komisyonun gündemine gelmesi gerektiğiyle ilgili de karara varıldı. En azından komisyonun ismine ve görev tanımına baktığımızda bunlar derc edilmiş durumda. Ama burada konuları birbirine karıştırmamak gerekiyor, belli bir sırayı izlemek gerekiyor ve biz 5 yıldır, yani DEVA Partisi’nin kurulduğu günden beri hep şunu söylüyoruz, diyoruz ki Türkiye’de daha önce “açılım süreci” denen bir süreç yaşanmıştır, daha sonra da “çözüm süreci” denen bir süreç yaşanmıştır. Ta rahmetli Özal’dan beri, Ecevit, sayın kaç, kaç kere Sayın Genel Başkanım? 13 mü? 13 kere çaba olmuş, teşebbüs olmuş fakat daha önceki çalışmaların hemen hemen tamamında çok önemli bir problem vardı. Neydi? Örgütün yapmayacakları ve kendi vatandaşlarımızın temel hak ve özgürlükleri meselesi aynı masada karşılıklı al-ver konusu yapılıyordu. En son “çözüm süreci”nde de bu büyük bir hataydı ve biz bunu 5 yıldır söylüyoruz. Yani bu iki konunun birbirinden ayrılması gerekiyor diyoruz.
“KOMİSYON MİLLETVEKİLLERİYLE SINIRLI KALMADI”
Yani mesele temel hak ve özgürlüklerse kendi vatandaşlarımızın, eşit ve eşitsizlik, eşitlik ve özgürlük çerçevesinde hak ve özgürlüklerin defaten tanınması gerekir. Ama mesele şiddetse, terörse onun çözümü ayrı bir hatta yürümesi gerekir ve bu iki hattın birbiriyle karışmaması, birbiriyle dokunmaması, pazarlık konusu edilmemesi gerekir diyor idik ki bu süreç de bu şekilde işlediğini, işleyeceğini hissettiğimiz için, gördüğümüz için açıkçası biz baştan desteğimizi verdik. Dolayısıyla şu andaki komisyonun 1 numaralı önceliği örgütle ilgili konular. Bunlar tamamlandıktan sonra bizim arzumuz ki tabii diğer komisyonda temsil edilen partiler eğer onlar da aynı fikirde olurlarsa, asıl önemli olan bir başka problem alanımıza, yani demokratikleşme, hak ve özgürlükler meselesine bu komisyonun derinlemesine girmesi ve o konudaki eksiklerimizin, sıkıntılarımızın, kadim sorunlarımızın çözülmesi için de bu komisyonun önemli bir görev üstlenebileceğini düşünüyoruz. Şimdilik yapabildiğimiz ismine ve görev tanımına “demokrasi” ifadelerini derc ettirmek, bunda başarılı olduk ama umarız ki daha sonraki aşamalarda komisyon, meseleyi 360 derece gören bir komisyon, bu görevleri de yerine getirir. Güzel bir gelişme daha oldu ki ben bunu belki izleyenler hatırlar, bir Habertürk’te bir akşam canlı yayınında söylemiştim, “Komisyon kaç kişiden oluşmalı? Nasıl çalışmalı? Sadece bu milletvekilleriyle sınırlı kalmamalı. Sivil toplum, bu konuda çalışma yapmış, bu konuda akıl teri dökmüş akademisyenler, uzmanlar da mutlaka bir şekilde bu süreçte yer almalı.” demiştim. Bu da oldu çok şükür. Çünkü komisyon önümüzdeki haftadan itibaren insan hakları derneklerimiz, bazı sivil toplum kuruluşlarını dinlemeye başlayacaklar. O kuruluşların hem kendi tecrübelerini hem de süreçle ilgili önerilerini komisyon dinlemeye başlayacak ve bu dinleme ve tecrübe paylaşımı da çok çok faydalı olacaktır. Çünkü siyasi yapılar sadece kapalı şekilde çalışırsa, siyaset kendi içinde kapalı çalışırsa çözüm üretmesi sınırlı olur, kısır olur ama dışa açık, dışarıdan görüşlere açık, dışarıdan taze fikirlerle, bilgilerle, görüşlerle beslenen bir siyasi mekanizma her zaman daha iyi sonuçlar üretir. Dolayısıyla bu da gerçekleşmiş oldu ve önümüzdeki hafta salı ve perşembe gününden başlamak üzere sivil toplum ve daha sonra akademisyenler, uzmanlar da komisyon dinleyecekler. Tabii şehit ailelerinin dernekleri de, hatta ilk günde değil mi? Bunlar görüştü galiba. İnsan Hakları Derneği, İHH gibi kuruluşlar yine ilk başta olmak üzere dinlenecek. Her grup ve her parti bir öneri listesi sundu başkanlığa, komisyon başkanlığına. O listeden gerek istişareyle uygun görülenler komisyona davet edilecek ve dinlenecek. Umarız ki ülkemiz için hayırlı sonuçlar üretir. Umarız ki bu kadim problemlerimizin, yani hem şiddet, terör sorununun ama aynı zamanda da temel hak ve özgürlükler sorunumuzun, demokrasi sorunumuzun çözülmesi için iyi bir vesile olur diye umut ediyoruz deyip hem Türkiye geneliyle ilgili konuları böylece özetlemiş olayım.”
MARDİN’İN SORUNLARINI KONUŞTU
“Belki Mardin’le ilgili birkaç hususa daha değindikten sonra basın mensubu arkadaşlarımın soruları varsa, soruları alacağım” diyen Babacan sözlerini şu şekilde sürdürdü: “Tabii bugün biz Mardin’deyiz, bu medeniyetlere ev sahipliği yapmış, medeniyetlerin geliştiği, kültürlerin buluştuğu, farklılıkların bir arada huzur içerisinde, barış içerisinde, kardeşlik içerisinde yaşadığı bir ilimizdeyiz. Tarihiyle, tabiatıyla ve belki de en önemlisi kültürüyle bir hazinenin tam da şu anda kalbindeyiz. Taşın dile geldiği, bu mekânda olduğu gibi, medeniyetin konuştuğu, Müslümanın, Hristiyanın, Kürdün, Arabın, Kürt-Türkün, Süryaninin, Ezidinin, Müslümanın, Hristiyanın yüzyıllardır beraber yaşadığı bir şehirdeyiz. Tüm dünyaya örnek olarak gösterilebilecek bir şehirdeyiz. Bu güzel şehrimize ilgi Türkiye’den ve dünyadan gittikçe artıyor. 1 milyonun üzerinde bir ziyaretçi aldığını kaynaklardan öğrenmiş durumdayım.”
“ÖCALAN’IN GÖRÜŞLERİNİN ALINMASI ÖNEMLİ OLACAK”
Gazetecilerin sorduğu bir soru üzerine Babacan, “Bu sürecin başlamasında Öcalan’ın yaptığı çağrılar, bildiğiniz üzere ilki 27 Şubat çağrısıdır. Daha sonra sözlü ve yazılı çağrıları önemli olmuştur. Çünkü örgütü zamanında başlatan ve bugün geldiği safhada ve bundan sonraki safhalarda ne yapması gerektiği ile ilgili görüşlerini ortaya koyması Öcalan’ın önemli bir husustur. Öcalan’ın iletişimi, yani kamusal iletişimi ya da bu komisyonun çalışmasıyla ilgili görüşleri hangi yöntemlerle alınır, nasıl alınır, o tabi süreçte şekillenecektir. Komisyon bunu da değerlendirecektir. Bakıyoruz ki, ilgili devlet kurumları bu işi detaylı bir şekilde çalışmış durumda. Biz zaten biz öyle anladık sürecin başında. Dolayısıyla bu sürecin detaylar ile ilgili önerileri olacaktır diye düşünüyoruz ama henüz bu komisyonun gündemine gelen bir konu değil. Öcalan’ın görüşleri bir şekilde komisyon tarafından dikkate alınabilmesi, değerlendirilebilmesi önemli olacaktır. Yani bunun şekli, yöntemi nasıl olur, bunu komisyon değerlendirecektir” dedi.
Ali Babacan Mardin’de bir günde iki ŞOK yaşadı
DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan, Mardin’de saatler içinde iki defa gördükleri karşısında şaşkınlığa uğradı.
Ali Babacan Mardin’de bir günde iki ŞOK yaşadı
Ali Babacan Mardin’de bir günde iki ŞOK yaşadı
Video için play’e tıklayın
DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan ilk şokunu Mardin’de basın mensupları ile yaptığı toplantı salonda yaşadı. Toplantının yapıldığı salona giriş yapan Ali Babacan gördükleri karşısında hem şaşırdı hem de büyülendi.
Bir mağarada gerçekleştirilen toplantıda Ali Babacan, salona girerken normal bir toplantı salonu beklerken, girdiğini salonun bir mağara olduğunu fark etti. Başını havaya kaldırarak, gördükleri karşısında şaşkına uğrayan Babacan, mağara ile ilgili bilgi aldı. Otel sahibi Babacan’a bilgi vererek, mağaranın sonradan kendileri tarafından yapıldığını ve doğal mağara görüntüsü verebilmek için çok dikkatli bir çalışma yürüttüklerini söyledi.
Bunun üzerine Babacan, “Burası sizin kendi ellerinizle yaptığınız bir yer yani öyle mi” diyerek, şaşkınlığını ifade etti. Babacan, söz konusu mağara salonda ilk defa toplantı yapanların da kendileri olduğunu öğrendi. Babacan, buna dair toplantı esnasında basın mensuplarına şunları dile getirdi:
“Biraz önce öğrendim ki bu salonu ilk defa biz kullanıyormuşuz. Umarım sesle ilgili bir sorun yoktur. Dediler ki doğal bir akustik var. Dolayısıyla ses sistemine ihtiyaç yok. En arka sıralardan bile rahat duyulabiliyor. Doğru mu acaba? Geliyor mu ses? Serdar Bey, duyuyor musunuz sesi? ‘Evet, sayın başkan.’ Tamam, o zaman mesele yok.”
SULTAN KÖSEN İLE KARŞILAŞTI
Babacan, ardından ise Hamdullah Kerimoğlu’nun düğün törenine katıldı. Orada da Guinness Rekorlar Kitabı’na göre dünyanın en uzun insanı olan Sultan Kösen ile karşılaştı. 2 metre 53 santimetrelik boyuyla dikkat çeken Kösen ve Babacan’ın yan yana geldiği anlar ilginç görüntülere sahne oldu.
Babacan, Kösen ile kısa bir süre sohbet ederek hatıra fotoğrafı da çektirdi. Düğün konukları bu sıra dışı karşılaşmaya büyük ilgi gördü.